Friday, April 21, 2017

16 Nisan Referandumu'nun "Hayırlı" Sonucu: 2018'de Erken Seçim?

1
Türkiye Halkı, 16 Nisan 2017'deki "Referandum"da önemli bir seçim yaptı, 58 Milyon Seçmen'in 48 Milyonu'nun katılımı ile, % 49 kadar "Hayır" oyu ile % 51 "Evet" oyu gibi tarihte az rastlanır bir sonuca damgasını vurdu. 1987 "Referandumu"nda, % 49 "Hayır", % 51 "Evet" oyu kullanılmış ve "siyasî yasaklar" kaldırılmıştı. şimdi, seçmenlere sorulan soru bir "rejim tartışması"na yönelik bir soru idi. halk çoğunluğu - özellikle büyük kentlerde - bir "rejim değişikliği"ne karşı olduğunu belli etti.
bu sonuçlardan nasıl politik sonuçlar üretilebilir?
seçmenlerin kısa sürede arttığı ve bir çoklarının da "bilinçli seçmen" diye sınıflandırılabilecek seçmenler olduğu gözlenebilir.
16 Nisan "Referandumu"nun politik bir sonucu, 2018'de bir Erken Seçim'dir, olası bir sonuç, Meclis'in bir "uzlaşma" ile 2018'de Erken Seçim'e karar vermesi tahmin edilebilir.
2
Ne var ki, bu "referandum"un sonuçlarından hoşnut olmayanlar da var!
hiç bir seçimde, herkes birden hoşnut olamaz.
çoğulcu demokrasinin özelliği, farklılıkları akılcı bir yaklaşımla sindirmek değil mi?
işte, 16 Nisan "Referandumu"ndan bazı "Hayır"lı ("resmî olmayan" yaklaşık)sonuçlar:
1 Ankara - % 51,5 Hayır, % 48,5 Evet
2 İstanbul - % 51,5 Hayır, % 48,5 Evet
3 İzmir - % 59 Hayır, % 41 Evet
4 Adana - % 57 Hayır, % 43 Evet
5 Antalya - % 59 Hayır, % 41 Evet
6 Mersin - % 65 Hayır, & 35 Evet
7 Diyarbakır - % 57 Hayır, % 43 Evet
8 Manisa - % 55 Hayır, % 45 Evet
9 Balıkesir - % 55 Hayır, % 45 Evet
10 Edirne - % 70 Hayır, % 30 Evet
11 Tunceli - % 80 Hayır, % 20 Evet
12 Eskişehir - % 55 Hayır, % 45 Evet
Bu sonuçlar, Türkiye'nin genel durumunu az çok yansıtan sonuçlar, hele ilçelere göre, oyların sayısı görüldüğünde, Türkiye Halkı'nın - bir "Anayasa Değişikliği Referandumu"nda- eğilimleri belli oluyor.
3
16 Nisan 2017 Referandumu öncesi yazdığım bir "not"ta, "Yolsuzluklar mı, Hukuk Devleti mi?" diye sormuştum.
Türkiye Halkı'nın çoğunluğu bu "referandum"da Hukuk Devleti'ni geçerli kılacak seçimler yaptı!
49 Milyon oy kullanan seçmenden 23,5  Milyon kadarı, "Rejim Değişikliğine Hayır" derken, 24,5 Milyon kadarı "Evet" oyu kullandı.
bu durumda, bu sonuçlara göre, "rejim"i değiştirmek kısa dönemde olanaksızdır. böyle bir girişim, "halk iradesi"ne, "millî irade"ye aykırı bir girişim olur. bir "sosyal uzlaşma" gereği var. hatta, "politik bir uzlaşma" gerekir bu durumda, olası bir "Millî Koalisyon"un koşulları olgunlaşıyor.
önce, 2018'de bir Erken Seçim, sonra da bir "Millî Koalisyon" Türkiye'nin sorunlarına kısa dönemde yanıtlar getirir.
Bir tarihçinin izlenimi bu!
16 Nisan 2017 Referandumu, Türkiye Halkı'nın birbirine saygısını ve güvenini arttıran bir grafik getirdi, bu grafiğin gelişmesi ile, Türkiye Halkı, yıllardır yaşadığı "sosyal ve ekonomik bunalımlar"ı aşacak bir halk!
SİNAN ÖNER

Friday, April 14, 2017

Marxizm, Leninizm, Maoizm!..

1
Marxizm, 19. Yüzyıl'da, 1848 Devrimleri sırasında oluşmaya başladı, Alman filozof Marx'ın ve Alman filozof Engels'in çabaları ile, hem bir dünya görüşü, hem de bir politik akım olarak Marxizm dünyaya yayılmaya başladı.
1. İşçi Enternasyonali Derneği bu dönemde, Marx'ın liderliğinde kuruldu ve bir çok ülkede şubeler açtı, bir çok ülkeden işçi liderleri, sendikacılar, 1. İşçi Enternasyonali'nde bir araya geldiler.
Berlin'den kaynaklanmış bir felsefe, Marxizm, dünya bilim çevrelerini de etkiledi, Marx'ın ve Engels'in çeşitli bilim alanlarında ürettikleri düşünceler farklı ülkelerin bilim çevrelerince okundu, tartışıldı, yayıldı.
2
Leninizm,  20. Yüzyıl'da, 1917 Sovyet Ekim Devrimi sırasında oluşmuş bir politik akım, bir sosyal felsefe, bir bilim felsefesi ve bir ekonomik-sosyal gelişme metodolojisidir.
Leninizm, Marxizm'in okurları ve öğrencilerince geliştirildi, Rus filozof ve Sovyetler Birliği'nin Kurucusu Vladimir Lenin'in eserlerine ve yaptıklarına bağlı olarak oluşturulmuş bir düşünce sistemidir. Leninizm, "sistem" özelliğini Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı'nı kazanması ardından kesin olarak kazandı, Sovyet eğitiminde Leninizm esas olarak kabul edildi. Leninist eğitim sistemi, tüm Sovyet ülkelerinde geliştirildi, uygulandı.
Moskova'dan kaynaklanmış bir felsefe, Leninizm, dünyaya kısa sürede yayıldı, Lenin'in eserleri hemen bir çok ülkelerde yayınlandı, bilim çevrelerinin Lenin'e yönelişi bir çok alanda olumlu sonuçlar üretti, örneğin uzaya ilk kez Leninist bir kozmonot, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin gitmişti, uzay araştırmalarında Leninizm'in yararları açıkça fark edildi. fizik, kimya, biyoloji, felsefe, tarih, matematik, astrofizik, coğrafya gibi bir çok bilim alanında Leninizm geliştirildi, uygulandı.
3
Maoizm, 20. Yüzyıl'da, Çin Devrimi sırasında oluşmaya başladı, Çin Komünist Partisi yöneticilerinden Mao Zedong'un daha sonra Çin Komünist Partisi yönetimini devralması ile gelişmiş, Mao'nun eserlerinin yayılması ve tartışılması ile oluşumunun farklı aşamalarına gelmiş bir felsefe, politik bir akım, bir dünya görüşü, bir bilim felsefesi ve ekonomik-sosyal gelişme felsefesidir.
Maoizm, Marxizm'in ve Leninizm'in okurlarının ve öğrencilerinin oluşturdukları bir felsefedir. Mao Zedong, 1949 Çin Devrimi ile Çin'i de yönetmeye başlamıştı. Bu dönemde, Maoizm, gelişti ve Çin eğitim sisteminde, Çin'in ekonomik-sosyal gelişmesinde uygulandı. Maoist felsefe, Çin halkını bir arada tutan bir felsefe olarak geliştirildi, yayıldı.
Pekin'den kaynaklanmış bir felsefe, Maoizm, dünyaya kısa sürede yayıldı, farklı ülkelerden Çin'e, Mao'yu ve Maoizm'i anlamaya giden çok sayıda bilim adamları, çeşitli alanlarda uzmanlaşmış aydınlar vardı, Maoizm'in farklı ülkelerde nasıl uygulanacağı tartışıldı. Afrika ülkelerinde, Latin Amerika ülkelerinde, hatta Avrupa'nın bazı ülkelerinde, Asya'da, Maoizm'in uygulanmasının ve geliştirilmesinin metodları araştırıldı.
Maoizm, Çin Komünist Partisi'nin dünya görüşü olarak geliştirildi,  Maoizm bir anlamda Çin Marxizmi idi, bir anlamda Çin Leninizmi idi, ama, bir anlamda farklı bir felsefe idi, Çin'li bir felsefe idi Maoizm.
19. ve 20. Yüzyıl'ın üç önemli akımı, Marxizm, Leninizm ve Maoizm, 21. Yüzyıl'da hâlâ bir çok ülkede yönetici felsefe olarak işlevlerini görüyorlar. Marx, Lenin ve Mao, dünyayı değiştirmiş felsefelerin kurucuları olarak saygınlıklarını koruyorlar, eserleri hemen her ülkede yayınlanıyor hâlâ ve Almanya'yı, Rusya'yı ve Çin'i, Marxizm'in, Leninizm'in ve Maoizm'in on yıllarca yönettiği ülkelere dünya ulusları katında saygınlık kazandırıyorlar.
SİNAN ÖNER

Tuesday, April 11, 2017

"Fransalmanya", Yeniden!

2003 yılında, ikinci bir "Irak Savaşı" başlamadan önce, Fransa ile Almanya arasında "Fransalmanya" kavramı çevresinde bir diplomasi başlamıştı.
Fransız Lider Chirac ile Alman Lider Schröder arasındaki görüşmelerle, "Fransalmanya"nın "tarihsel ve güncel" değeri hatırlanmıştı.
ben de, bu görüşmelerle ilgili bazı notlar yazmıştım, "Fransalmanya"nın Avrupa Birliği'nin oluşumundaki yerine değinmiştim, "Fransalmanya"nın Fransa'nın ve Almanya'nın kültür tarihlerindeki kaynaklarına ve örneklerine yönelmiştim.
örneğin, "Aydınlanma" akımı açısından bazı Alman yazarlarla Fransız yazarlar arasındaki benzerlikleri ele almıştım. Goethe, Kant, Voltaire, Diderot, Hugo gibi yazarların Alman mı, Fransız mı olduklarını unuturuz neredeyse! bir çok Alman yazar,  Fransız kentlerinde yaşıyor gibidir yazarken, bir çok Fransız yazar da, Alman kentlerinde yaşıyor gibidir.
18. ve 19. Yüzyıl'ın bir çok yazarları, "Fransalmanya"yı öngörmüşlerdir.
Alman yazar Karl Marx'ın damatları Fransızlardı, "Paris Komünü" sırasında Paris'i ziyaret eden Alman yazarlar Marx ve Engels, Paris'te Fransız yazarlar kadar saygı görmüşlerdi.
Marx'ın ve Engels'in liderlik yaptıkları 1. İşçi Enternasyonali Derneği'nde, Avrupa'nın hemen her ülkesinden üyeler vardı.
Victor Hugo, "Avrupa Birliği"ni (eski anlamda!) 19. Yüzyıl'da savunuyordu. Fransız yazar Stendhal de, "Avrupa Birliği"ne yönelik düşünceler üretiyordu.
politik alanda ise, böyle bir birlik eğilimi daha da çok hissedildi.
örneğin, "Fransız işçi sınıfı ile Alman işçi sınıfı"nın birbiriyle ilişkili bir politik etkinlik yürütmesi, 1789 Fransız Devrimi'nden 1848 Alman Devrimi'ne, bir çok kez talep edilmişti. Fransız kapitalistlerle Alman kapitalistler de birlikte çalışmaya yönelmişlerdi. öte yandan, dünyayı kuşatan "kolonyalizm" ("sömürgecilik"), Avrupa ülkelerinin kapitalist sınıflarını birbirleri ile çalışmaya koşullandırmaktaydı. Afrika'nın paylaşılması ve farklı Avrupa devletlerinin Afrika'yı "koloni"leştirmesi, "emperyalizm"in ve "global kapitalizm"in 19. Yüzyıl'da gelişmesi ile koşut ilerlemişti.
20. Yüzyıl ise, "Avrupa Birliği"nin çeşitli nedenlerle engellendiği ve Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı ile Avrupa ülkelerinin yıkıldığı bir yüzyıl oldu. 1945 sonrası, Avrupa ülkelerini yeniden kuran ve restore eden yine "Avrupa Birliği"ni yönelmiş sosyal demokratlar, Hristiyan demokratlar, liberaller, komünistler, sosyalistler oldu. bugün hâlâ, Fransız Sosyalist Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi, İspanyol Sosyalist Partisi, İngiliz İşçi Partisi, Portekiz Sosyalist Partisi gibi akımlar ve siyasî partiler, Avrupa ülkelerini yönetiyorlar.
geçenlerde, Almanya'da "Bundestag"da "Cumhurbaşkanlığı Seçimleri" yapıldı ve beş aday arasından, Almanya Sosyal Demokrat Partisi Adayı eski Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier Almanya Cumhurbaşkanı seçildi. Steienmeier gibi dünyaya açılmış sosyal demokrat bir liderin Almanya Cumhurbaşkanı seçilmesi, "Fransalmanya" ve "Avrupa Birliği" yönünde ilginç bir ilerleme oldu, başka bir çok sonuçlarının yanında, Alman dış politikasında ilginç gelişmeler olacağını sezmek olanaklı.
Fransa'da ise, Başkanlık Seçimleri var, adaylar seçimlere hazırlanıyorlar, Fransız seçimlerini halk yapacak. bu nedenle, Almanya'dakinden farklı bir seçim var Fransa'da.
Fransız Sosyalist Partisi Adayı Francis Fillon'un Milliyetçi Aday Le Pen arasında geçeceği tahmin edilen seçimlerde başka adaylar da var. ama, Fransız Başkanlık Seçimleri'nde sosyal demokratların, sosyalistlerin, liberallerin ve komünistlerin oyları çok önemlidir.
"Fransalmanya" açısından, Fillon'un seçilmesi ilginç olur, Fillon'un "Avrupa Birliği"ne Fransa'nın katkılarının arttırılması yönünde politikaları var,  böyle bir olasılık da, "Avrupa Birliği"ni bir süre rahatlatacak bir gelişme içeriyor.
"Fillon+Steinmeier"="Fransalmanya", çok iyi bir olasılık!
"Avrupa Birliği"nde, çeşitli alanlarda "olası bir kaos"un kimseye yararı olmaz, böyle bir olasılığa karşı, politik bir seçenek üretmek, "Fransalmanya"nın işlevi!
"koalisyonlu" bir "Fransalmanya"nın daha da çok yarar getireceğini öngörebiliriz. Almanya'daki "koalisyon" sürerken, Fransa'da da(Başkanlık Seçimleri ardından) bir "koalisyon"u önerebiliriz.
SİNAN ÖNER



Wednesday, April 5, 2017

Türkiye'nin "Yol Ayrımı": "Yolsuzluk ya da Hukuk Devleti"

1
Türkiye, yine bir "yol ayrımı"na geldi, Meclis'teki "eşitsiz" ve "hukuksuz" "yapı"nın da tesiriyle, bir "referandum" halkın önüne yeniden getirildi. daha öncekilerin benzeri bir "tema" ile, bir "Anayasa değişikliği" tartışması ile saptanmış bir "evet/hayır" oylaması 16 Nisan 2017 günü yapılacak.
katılım olacak mı? yeterli olacak mı halkın oylamaya katılımı, tahmin etmek güç.
önceki bazı referandumlarda, halkın katılımı % 40'lara kadar düşmüştü.
bu kez durum ne olacak?
halk, bu referandumla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığı halde, referandumun gerçekleşeceği sanılıyor.
oylama sonucu muhtemelen güvenilir olmayacak.
2
Türkiye, neden yine bir "yol ayrımı"na getirildi?
Atatürk'ün deyişiyle, "şahsî menfaatler" mi, "siyasî menfaatler" mi, yoksa, halkın geleceği açısından gerekli koşullar mı bu nedenleri oluşturuyor?
"Başkanlık Rejimi" tartışmalarına ("sansür"lü tartışmalar!)bakıldığında, bu referandumun "hukuk devleti" koşullarına uymadığı, Meclis'teki birtakım tartışmaların sonucu olarak geldiği,  Türkiye'nin değil bazı "şahıs"ların ya da "kişi"lerin "yazgı"larının oylama konusu edildiği belli.
"Başkanlık Rejimi", Türkiye'nin bir ihtiyacı olsaydı, daha önce getirilirdi. bugün, hiç bir gereği olmadığı gibi, olası bir "rejim değişikliği" Türkiye'ye zararlar getirir.
3
Türkiye'nin "siyasî yapısı" açısından da, bu referandumun bir yararı olmayacak.
"çok partili parlamenter rejim"i sarsacak bir "rejim tartışması"nın referandumlu ya da referandumsuz bir yararı yok bugün.
eğer, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Yasaları tam anlamıyla uygulansaydı, Demokrasi ve Cumhuriyet İlkeleri uygulansaydı, böyle bir "değişiklik" tartışmasına hiç gerek kalmayacaktı.
dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, sağduyu, mantık, doğruluk, iyilik ve sağlık dilemekten başka seçenek yok.
bu "yol ayrımı"ndan da Türkiye Halkı -muhtemelen "hasarlı"-, iyiye doğru bir gelişme ile çıkar!
Türkiye Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Atatürk'ün ve arkadaşlarının "yol"undan hiç bir zaman sapamaz, sapmaz ve böyle bir sapmaya izin vermeyecek kadar ermiş, yetişmiş, öğrenmiş, çalışmış, anlamış bir halk. 1923 ile 2017 arasındaki tarih bunun kanıtlarından oluşan bir tarih.
SİNAN ÖNER